Devletin, ekonomik rasyonaliteyi her insan faaliyetinin temel taşı haline getirerek piyasa, sivil toplum ve hükümet arasındaki sınırı aktif olarak ortadan kaldırmaya çalıştığı 40 yıllık neoliberal nizamdan sonra, gelişmiş kapitalizm, COVID-19 pandemisinin ekonomik ve toplumsal etkisi sonucunda bir dönüm noktasına gelmiş görünüyor. Sözde “büyük devlet” dramatik bir geri dönüş gerçekleştirdi ve muhafazakâr liderler bile neoliberalizmin bazı temel geleneklerinden vazgeçti.
Scala Yayıncılık imzasıyla geçtiğimiz aylarda okuyucusuyla buluşan CHP Diyarbakır Milletvekili Av. Dr. Sezgin Tanrıkulu’nun kaleme aldığı, “Bir De Benden Dinleyin / CHP Kürt Sorununun Çözümünde Ne Dedi?” adlı kitabı, TBMM’deki tüm milletvekillerine dağıtıldı. Kitap, CHP’nin Kürt meselesi konusunda bugüne kadar yaptığı çalışmaları kapsamlı bir şekilde tutanaklarla birlikte ele alıyor.
Bizimki bir adım ileriye, iki adım geri attığımız, bazen sonu gelmeyecekmiş gibi hissettiren bir çile yolculuğu sanki. Sevgili Ahmet Kaya’nın Yorgun Demokrat şarkısının sözleri, bir anlamda bu çileli yolculuğun özeti.
Kürt sorunu soyut, muhayyel, zihinlerin ürettiği bir sorun değil. Hayatlarımızın her alanına sirayet eden, yeni kuşakların yaşamlarına yön veren, zihin dünyalarını şekillendiren, toplumsal, siyasal, iktisadi, kültürel alanları belirleyen, baskıyla, kutuplaşmayla, bölünmeyle, çatışmayla, kanla, ölümle atbaşı giden buz gibi soğuk, kaya gibi sert bir sorun. Yani Kürt sorunu, Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldikten sonra, 2004 yılında söylediği gibi “düşünmezsen yoktur” denebilecek bir sorun değil. Düşünsen de, düşünmesen de bu sorun somut adımlarla çözülmediği sürece vardı, var ve var olacak.
Bir Türkiye hayalim var benim!
Ağır bir atmosferin altında, büyük bir değişim umuduyla, halkımızın sonsuz güveniyle yeni bir düzen için yola çıkıyoruz…
Çünkü bir hayalim var…
Yurttaşlarını korkunun değil güvenin, nefretin değil sevginin birleştirdiği bir Türkiye hayali bu.
Ayrıştıran değil barıştıran, çatıştıran değil buluşturan, düşmanlaştırılan değil kardeşleştirilen bir Türkiye hayali bu.
Yurttaşını birbirinden ayıran, kin, nefret, öfke, hınç ve korku salan, insan haklarını ayaklar altına alan, adalet mekanizmalarının adaletsizlik ürettiği, kayırmacılığın, liyakatsizliğin, kanunsuzluğun dizboyu olduğu, komşularıyla ve hatta tüm dünyayla kavga eden değil; iç barışını kurmuş, yurttaşlarının kendilerini eşit, özgür, güvende ve dolayısıyla mutlu hissettiği bir Türkiye hayali bu.
Birbirinden farklı dillerin, inançların, etnik kimliklerin, fikirlerin tehdit değil zenginlik olarak görüldüğü, yurttaşların etnik, inançsal veya fikirsel farklılıklarının kutuplaşmaya değil, ülkenin güçlenmesi için kusursuz çalışan bir organizmaya dönüştürüldüğü, demokratik, laik bir Türkiye hayali bu.
Devletin yurttaşa kaygı değil güven saldığı bir Türkiye hayali bu.