18 Nisan 2025

Osman Şenkul - Türkiye’de gündem yeniden yüksek enflasyon ve işsizlik

osman-senkul-turkiye-yuksek-enflasyon-ve-issizlik-dunyasina-girdi

Türkiye’de gündem yeniden yüksek enflasyon ve işsizlik

Osman Şenkul

 

Dünya Bankası Başkanı Ajay Banga, Nisan'ın ilk haftasında Banka'nın bloğuna yazdığı "İstihdam neden kalkınmanın anahtarıdır?" sorusuna yanıt arayan, "Rekabet etme, büyüme ve güvende kalma yolumuz gelişimdir" başlıklı yazısında, öncelikle Dünya Bankası'nda, son iki yıllık reform sürecinde, "kalkınmayı desteklemek ve yoksulluğu azaltmak” diye özetlediği “temel göreve” yeniden odaklandıklarının altını çiziyor ve ekliyor:

 

"Yaklaşımımızın anahtarı, istihdam yaratmayı açık bir hedef haline getirmektir. İstihdam, kendi kendine yeten ekonomiler inşa etmenin, insani yardım ihtiyacını azaltmanın ve mallara talep yaratmanın en etkili yoludur. Ayrıca suç, kırılganlık ve kitlesel göçün temel nedenlerini ele alarak küresel istikrarı güçlendirir."

 

Dünya Bankası çalışmalarında nihai hedeflerini, “Ülkelerin, büyümeyi yerel istihdama dönüştüren dinamik özel sektörler kurmalarına yardımcı olmak” diye tanımlayan Banga, bu konuda, “işi gelişmiş ülkelerden kaydırarak değil, insanların zaten yaşadıkları yerlerde iş fırsatlarını ortaya çıkararak” yaratılmasının önem taşıdığını vurguluyor ve “Bu da daha canlı, yerli bir ekonomiyi beslemek için mineral zengini ülkelerde enerji, altyapı, tarım, sağlık, turizm ve imalat gibi sektörleri güçlendirmek anlamına geliyor” diye açıklıyor.

 

Dünya Bankası’nın, aynı zamanda yatırımcıların bu pazarlarda sermayeyi etkin bir şekilde kullanmalarına yardımcı olarak, küresel zorluklarla mücadele ederken olumlu getiriler sağlamaya odaklandığını vurgulayan Banga, pazara erişimin ötesinde, “şeffaflığı, yolsuzlukla mücadeleyi ve sözleşme uygulamalarını güçlendirerek” ekonomik büyümenin temellerini güçlendirmeyi desteklediğine işaret ediyor:

 

“Ancak, doğru şeyleri yaparsak istihdamın da otomatik olarak arkasından geleceğini varsayamayız. Yaygın bir yanlış kanı bizi geride bıraktı: ‘Milyarlardan trilyonlara’ şeklinde popülerleşen, özel sermayenin kenarda oturduğu ve kullanılmaya hazır olduğu inancı. Bu, kalkınmanın, zemin hazırlığı yapılmadan kendi kendine gerçekleşeceği düşüncesi, yalnızca gerçekçi olmamakla kalmıyor, aynı zamanda rehaveti de beraberinde getiriyordu.”.

 

Banga ayrıca, Dünya Bankası’nın gelişmekte olan ülkeler için merkezi kredi kolu olan Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası'nın, bugüne kadar kalkınma için yaklaşık 1,5 trilyon doları harekete geçirdiğini ve bu düşük maliyetli kredilerle, “her bir doların dört katına” çıkarıldığını vurguladı: “Gelişmekte olan dünya, yeni nesil çalışanlara, girişimcilere ve yenilikçilere ev sahipliği yapmaktadır; bu da beslendiği takdirde, on yıllar boyunca küresel büyümeye güç katacak bir demografik getiridir. Ve endüstrileri yönlendirebilecek, ulusları besleyebilecek ve ekonomileri dönüştürebilecek bol miktarda doğal kaynağa sahiptir.”

 

Banga’nın bu yazısı, ABD Başkanı Donald Trump’ın, istihdam piyasaları dahil, dünyada birçok dengeyi altüst eden “gümrük vergileri”ni açıkladığı dönemde yayınlandı. Buradan da anlaşılacağı gibi Banga bu yazıyı, Trump’ın “ticaret savaşları”nı başlatacağına kesin gözüyle bakılan bu çıkışının, aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde ciddi istihdam kayıplarına neden olacağı uyarısı yapmak üzere kaleme almış görünüyor ve elbette söz konusu istihdam kayıplarının yaşanacağı mağdur ülkeler arasında Türkiye de bulunuyor.

 

Dünya Bankası Başkanı’nın da üzerinde durduğu gibi, “kalkınmanın anahtarı” olan istihdamı korumanın ve artırmanın temelini de yatırımlar oluşturuyor. Yatırımların artırılmasının yolunu da, kaynaklara, döviz rezervlerine ve uygun maliyetli kredilere erişim olanaklarına sahip olmak açabiliyor.

 

Ancak, özellikle 19 Mart’tan itibaren Türkiye’de yaşananlar, gerek yatırımların ve bunlara bağlı olarak istihdamın üzerinde ağır yükler oluşturacağını, gerekse de, uzun zamandır süren enflasyonla mücadeleye de ağır darbe vuracağını gösteriyor. Özellikle, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) rezervlerindeki erime dikkat çekiyor. Söz konusu tarihten bu yana, döviz piyasasına yapılan net müdahale, Türk Lirası uzlaşmalı vadeli döviz işlemleri (NDF) dahil 50 milyar doları aştı. Döviz kurlarını tırmandıkları düzeylerde tutabilmek için yapılan bu satışlara karşın, dolar 38 lirayı, euro 43 lirayı, sterlin de 50 lirayı aşmış durumda. Bir yandan döviz rezervlerini eriten, maliyetleri büyük ölçüde artıran bu operasyon, aynı zamanda enflasyon ile mücadeleye de oldukça ağır hasar verdi.

 

Bunun en önemli göstergelerinden bir tanesi de, TCMB Para Politikası Kurulu’nun (PPK), İmamoğlu operasyonunun tam da dördüncü haftası dolduğunda, 17 Nisan günü düzenlenen toplantısında, bir süredir indirilen politika faizinin yeniden yükseltilmesi oldu.

 

Bilindiği gibi, Mehmet Şimşek’in göreve başladığı 4 Haziran 2023’ten sonraki ilk PPK toplantısının yapıldığı 23 Haziran 2023’te politika faizi, şok bir artışla yüzde 8,50’den yüzde 15,00’e çıkarıldı ve 22 Mart 2024’teki toplantıda da yüzde 45,00’ten yüzde 50,00’ye çıkarılarak zirve yapıldı. Bu tarihten 26 Aralık 2024’e kadar sabit tutulan politika faizi, “enflasyonla mücadelede mesafe alındığı savıyla, 22 ay sonra ilk kez faiz indirimi yapılarak yüzde 50,00’den yüzde 47,50’ye ve ardından, 24 Ocak 2025’te de yüzde 47,50’den yüzde 45,00’e ve ardından, 6 Mart'taki toplantıda da yüzde 45’ten yüzde 42,5’e indirildi.

 

PPK’nın 17 Nisan toplantısında ise, politika faizi, “aylık temel mal enflasyonunun finansal piyasalardaki gelişmelerin etkisiyle Nisan ayında bir miktar yükseleceği” öngörüsüyle, yüzde 42,5’ten yüzde 46’ya yükseltildi. Bir başka deyişle, faiz indirimlerinin sürdüğü Ocak ve Mart aylarındaki indirimlerin arasında, 7 Şubat’ta TCMB Başkanı Fatih Karahan’ın açıkladığı “Enflasyon Raporu 2025-I”de, daha önce yüzde 21 olarak açıklanan 2025 yılının enflasyon tahmini de yüzde 24’e yükseltildi. Son faiz artışının açıklandığı metinde, Nisan ayında “bir miktar yükseleceği” belirtilen 2025 enflasyon öngörüsünün, yakın zamanda yüzde 24’ün de üzerine çıkarılması kaçınılmaz görünüyor.

 

TCMB'nin, faiz kararıyla aynı gün açıkladığı resmi rezerv varlıkları da, önceki haftaya göre yüzde 4,4 azalarak 147,5 milyar dolara geriledi. Özetle; döviz varlıkları, bir önceki haftaya göre yüzde 14,0 azalarak 60,4 milyar dolara geriledi. Bu verilerin de, Şimşek’in 2023 yılında göreve gelir gelmez çıktığı “döviz toplama” gezilerine yeniden çıkmasını gerektirir nitelikte oldukları da ortada. Ancak, Türkiye’nin CDS’i (ülkenin iflas riski / Kredi Risk Primi)  zaten yükselişte. Türkiye'nin 5 yıllık CDS'leri 7 Nisan itibarıyla 372 baz puanı test ederek Kasım 2023'ten bu yana en yüksek düzeye çıktı. CDS yükselmesi, ülkeye yönelen yatırımların azalması anlamına gelir. Risk primi yüksek olan bir ülkeye yatırım yapmak maliyetli olur. Her 100 puan için yüzde 1,0 sigorta maliyeti mevcuttur. Bunun anlamı, CDS yükseldikçe, ülkeye gelecek kredilerin faizleri de aynı ölçülerde yükselecek anlamına gelir ki, bu da yatırım maliyetlerini yükseltecektir. Doğrudan yatırımcılar ise, bu denli yüksek CDS’e sahip ülkelerin kapısını çalmak ve “Yatırım yapmak istiyorum” demek istemezler. Ülke içindeki yatırımcılar da, bu denli yüksek maliyetli kaynaklarla yatırım yapmak istemezler; çünkü, yatırım geri dönüşlerinin bu maliyetleri karşılayamayacaklarını bilirler.

 

Buradan da görüleceği üzere, tam da Trump’ın tüm dünyada ticaret ve dolayısıyla yatırım ortamını oldukça karıştıran gümrük vergilerinin yarattığı belirsizlik ortamında, Türkiye’deki 19 Mart operasyonu da, bu ağır durum sonrası, çok daha büyük sorunların kapısını ardına kadar açmış oldu. Bu nedenle, Türkiye 19 Mart’ta açılan kapıdan, “daha yüksek enflasyon ve işsizlik” dünyasına oldukça büyük bir adımla girmiş oldu.

 

 

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.