16 Ocak 2025

DOKTORLUK SANATI - Ars Longa Vita Brevis - Prof. Dr. Doğan Şenocak

doktorluk-sanati-ars-longa-vita-brevis-prof-dr-dogan-senocak

Doktor olacağımı daima biliyordum. Büyüdüğüm ev bir “doktor” eviydi; babam, halam, babamın bazı yakın akrabaları, ama daha da önemlisi en yakın arkadaşları doktorlardı ve ben onlar gibi olmak istiyordum. Evdeki herkese de bulaşmıştı doktorluk; abim lisede sınıf arkadaşlarını tedavi eder, mahalleli anneme sağlık konularında fikir sorardı. Yaşam tarzları, duruşları ve doktor olmayanların baktığı noktadan bulundukları yer bana bir insanın ulaşabileceği en mükemmel nokta gibi gözüküyordu. Yaşamı ilgilendiren her konuda fikir sahibiydiler, insanlar onlardan hem çekiniyor hem de onlara saygı duyuyor, ama bir yandan da seviyor ve arkadaşlıklarını arıyorlardı. Hem çok özeldiler hem de mızmızlıkları yoktu; en titizleri bile zamanı geldiğinde hastalarının en dayanılmaz vücut salgılarını temizlemekten, kokudan yanına yaklaşamadığınız hastaların elini tutarak, gözünün içine bakarak onları dinlemekten sakınmıyorlardı kendilerini. Hastanelerde en zor koşullarda bazen arkadaşlarının yerine gönüllü olup günlerce üst üste nöbet tutmak onlar için normaldi. Çektikleri zahmet umurlarında değildi, hepsi birer süper insandı sanki. Maddi durumu uygun olmayan hastalardan, doktor yakınlarından para almak söz konusu bile değildi. Hastaların kendi bahçelerinden topladıkları meyveleri, yumurtaları, akla hayale gelmez birçok hediyeyi şükran ifadesi olarak getirmesi ise harika bir güzellikti. Birer modern dünya Robin Hood’uydu hepsi. Büyüdüğümde başka bir şey olmak aklımın ucundan bile geçmiyordu.

Mesleğe başlayalı 34 yıl geçti bu sene. Babam ve arkadaşlarının çoğu, doktorluğu o zamanlardan hatırladığım haliyle yapmaya çalışan “o güzel insanlar, güzel atlara binip uzaklara gittiler” çoktan.

Mesleğimiz biraz daha mekanik, hasta ile doktor arasına bürokratik evrakların, sigorta poliçelerinin, büyük makinelerin ve onların getirdiği karşılanması gereken masrafların, hastane sahiplerinin beklentilerinin, doktor reklamlarının, internetin, avukatların ve davaların, hastanede atılan dayakların ve sıkılan kurşunların da rol aldığı, başka bir doktorluk haline geldi. Yeni nesil doktorlar arasında bu sebeptendir ki zor çalışma koşulları gerektiren cerrahi branşlar artık hiç revaçta değil. Ancak koşullar elverdiğinde aslında doktorların çoğunun da mesleği, o benim çocukluğumda imrendiğim haliyle yapabilmek için bu meslekte olduklarını ve o haliyle yapabilmek istediklerini biliyorum yüreklerinin derinlerinde. Birçoğu şartlar gereği yapamadığı içindir ki yeni nesillere “Sakın doktor olmayın” nasihatleri veriyor sürekli olarak. Ben elimden geldiği kadarıyla yapabilmeyi başardığımı düşünüyorum ve zannediyorum bu sebepten dolayı hiçbir telkinim olmamasına rağmen doktorluğu yaşam tarzı olarak seçmiş iki kızım var. Onların da bu mesleği seçmiş olması benim mesleğime sevgimi ve inancımı kuvvetlendiren çok önemli bir detay. Onlara bana bu mutluluğu yaşattıkları için teşekkür borçluyum. Yazdıklarımın bir kısmı sanki onlara anlatılırmış gibi geçti aklımdan; kızlarımın da mesleklerini benim kadar keyif alarak yapabilmesi en büyük hayalim.

Her meslek gibi doktorluğun da yaşattığı birçok sıkıntı var ve tabii ki bu sıkıntıyı en çok en yakın aile bireyleri çekiyor. Gerektiğinde destek olan, gerektiğinde olayları olduğu gibi kabullenmeyi başaran bir hayat arkadaşı iyi doktorluğun olmazsa olmazlarından ve bu konuda çok şanslı olduğumu düşünüyorum; eşim Lucienne Thys Şenocak’ın desteği olmadan bu kadar huzurlu bir doktor olamayacağıma eminim. Akademisyen bir tarihçiyle evli olmanın ufkuma kattıklarının bir kısmı ise umarım bu kitabın satırları arasında belli oluyordur. Hem tarihi iyi anlayabilmenin önemini hem de bu kitabı yazma fikrini bana aşıladığı için teşekkür borçluyum kendisine.

“Hastaları olmayan bir doktor, doktor değildir” demişti zamanında bir meslektaşım bana. İyi bir doktor olup olmadığınızı size en çok onlar söyler gerçekten de. Geçen yıllar içinde en acemi zamanımda bile hastalarım bana daima destek oldular, belki de bu gerçekten onların yanında olduğumu hissettikleri içindi, ama benim öğrenmem ve kendimi geliştirebilmem için hep yanımda hissettim hastalarımın çoğunu. Eminim ki bugün geriye baktığımda yanlış yaptığımı düşündüğüm durumların sayısı aklıma gelenlerden fazladır ama birkaç nadir durum dışında yanlış yaptığımda bile olayları kişiselleştirmemeye çalıştım, bu hastalarımın da desteği olmadan olmayacak bir şeydi, onlara da teşekkür borçluyum daima.

Gerçekte bitmeyen bir süreç olan tıp eğitiminiz boyunca birçok hocanın tedrisatından geçiyorsunuz. Kimi sadece duruşlarıyla size bir şey öğretiyor, kiminden gene başka bir hocamın sözüyle, “neyi, nasıl yapmayacağınızı” öğreniyorsunuz, kimi ise inatla size bir şeyler öğretmeye çalışıyor. Öğrendiklerinizi meslektaşlarınızla ve yetiştirdiğiniz asistanlarınızla paylaşıyor, siz de sürecin bir parçası oluyorsunuz. Bazen yıllar sonra bir hastanız size bir öğrencinizden selam sevgi getiriyor, bazen de bilmeden bir hastayı tedavi ettiği için takdir ettiğiniz bir doktorun sizin eski bir asistanınız olduğunu öğreniyorsunuz. Mesleğimizin bir diğer güzel tarafı da bu, bir sürekliliğin parçası olduğunuzu daima hissedebiliyorsunuz.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Kliniği’nde asistanlığım dahil yirmi üç senem akademik hayat içinde geçti, bu süre zarfında hemşiresinden asistanına, hocasından sağlık memuruna kadar birçok “sağlıkçı” bana bir şeyler öğretti. Kitapta sık sık bahsettiğim “Haydar” gerçekte birkaç “sağlık onbaşısı” diye bilinen yardımcı sağlık personelinin ortak özelliklerini barındıran bir şahsiyeti temsil etmektedir. Cerrahpaşa’da her kliniğin bu tip bir Haydar’ı vardı gözleyebildiğim kadarıyla, onların hastanelerin ayakta durmasına katkılarını birkaç gün yatmış olan tüm hastalar ve tabii ki tüm doktorlar gayet iyi bilir. Artık nesli tükenmiş olan bu tür, korkarım ki hak ettiği saygıyı göremeden ortadan çekildi. Yardımcı sağlık elemanlarının bizlerin doktor olmasına yaptıkları katkılarına tüm meslektaşlarım adına teşekkür borçluyum. Bunun ötesinde Cerrahpaşa bir kurum olarak sunduğu fırsatlar, hasta ve insan çeşitliliği, aralarında babamın ve yakın arkadaşlarının da olduğu birçok hocanın varlığıyla bana bugün olmaya çalıştığım doktorun en önemli bilgi ve görgü kaynaklarından oldu. Hayatımdaki önemini yadsımam imkânsız.

Bu kitapta anlatılan durumların çoğu da Cerrahpaşa yıllarımda yaşanmış gerçek olaylardır. Hasta ve doktor isimleri özel hayata saygıdan dolayı genellikle değiştirilerek veya sadece baş harfleriyle verilmiştir. Bazı durumlarda adının bir kez daha anılmasına vesile olması umuduyla, baş harfler veya isimleri değiştirmeden verdiğim hocalarımın hepsi bende derin izler bırakan kişilerdir, çoğu artık aramızda değiller ama unutulmadılar. Umarım artık kadimleşmiş birer kurum olan ve binlerce doktor yetiştirmiş İstanbul Üniversitesi’nin kardeş tıp fakülteleri Cerrahpaşa ve Çapa topluma verdikleri büyük hizmeti sürdürebilmeyi başarırlar.

 Prof. Dr. Doğan Şenocak

İstanbul, 29 Kasım 2017

 

Kitabın tamamına erişmek için:

Doktorluk Sanatı

Ars Longa Vita Brevis

Pandemi Yazıları

Doğan Şenocak

https://www.scalakitapci.com/doktorluk-sanati

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.